ADÊM OLMAK NEDİR, ADÊM KİMDİR ?
ADÊM OLMAK NEDİR, ADÊM KİMRİR
Bütün Dinler ve Kutsal kitaplar incelendiğinde bu dinlerin, kitaplarının kuralları ve diyanetleri nezdinde de incelendiğinde temelde yaratılışın göbeğini Uhreviyet, Ruhaniyet ve bir Tanrı kesmekte. Semavi Dinler kaynak alındığında üç büyük Dinin ( Muhammedilik, İsevilik ve Musevilik) temelinde Ademî bir yaratılış ile karşılaşmaktayız. Konuyu en başından kapatmak sureti ile şu soruyu kendimize sormaktan imtina etmeliyiz. Eğer tüm varsayımlara rağmen Ademî bir yaratılış doğruysa bile bütün evreni yaratma gayêsinin arkasında Ademî bir topluluğun önüne çıkan her şeyi tahrip etmesi mi yatmakta ? Ademî yaratılışı hakikat olarak kabul edip şu taraftan işe başlayalım.
Tanrı birgün kendi suretinde bir ins yaratacağını söyledi. (Kuran) O sırada Tanrı'nın yanında bulunan Melek ve Cinni varlıklar Tanrı'ya " kendilerinin ona yetip yetmediğini neden başka bir varlık yaratmak istediğini " sordular. Tanrı onlara " ben sizin bilmediklerinizi bilirim" diyerek yanıt verdi. O sırada onlardan insanları yoldan çıkarıp çıkaramayacağı konusunda Tanrı ile yarışan İblis'de oradaydı. Düşündürücüdür ki Tanrı'nın yaratmış olduğu onunla nasıl yarışır.
Tanrı Adem'i yaratırken önce toprağa bir suret çizip sonra da bu surete kendisinden bir nefes (can) üflemişti. Yani insanlığın üzerinde Tanrı nefesi yani Tanrı'dan parça bir can bulunuyor. Bu mümkünse eğer tüm insanlıkta Tanrı'dan kalma bir parça var olduğu anlamı taşımaktadır. Bu şunu doğurmaz mı ?
Tanrı'nın Adem ile insanlığa kendinden bir parça can vermesi insanın içerisinde bulunan ihtirasın, büyüklük hissinin temelidir. Yani bir çok Kralın, Yöneticinin kendisini Tanrı ilan etmesi ya da Tanrı gibi davranıp öyle kararlar almasıTanrı'nın insana üflediği canın doğurduğu bir sonuç mudur ? Netice olarak insan Tanrı'dan almış olduğu bu parçayı bilinci dahilinde olmadan kullanıyor mu merak meselesidir.
Tanrı bir suretten Adem'i yaratıp kendisinden bir nefes üfleyerek Adem'i yarattıktan sonra Adem'in tek başına sıkıldığını gördü ve ona yine onu yarattığı bir yerden eş yarattı. Söylenebilir ki bu eş yaratıldıktan sonra günümüz aile kurumu dediğimiz kurum nasıl oluştu. Henüz böyle bir kurumun olşmasına müsait bir ortam yok. Çünkü Adem ve eşi ( Havva, Avva) henüz ilahi boyuttan dünyevi boyuta geçmiş değillerdi.
Tanrı bu yaratmadan memnundu . yalnız Melek, Cin ve Şeytan yaratılan insanın kendilerinin önüne geçtiği hususunda hem fikirdiler. Tanrı özenle kendi suretinden yarattığı bu iki insanı Cennetine koydu. Buradaki her şeyin onlara hizmet ettiğini yalnız bir ağaca dokunmamaları gerektiğini söyledi. Dikkat edilmesi gereken noktalardan birisi şu ki henüz Adem ve eşi çıplak vaziyettelerdi. Yüzyıllardır süre gelen inanca göre bu ağaç Elma ağacıdır ve Adem ve eşi bu ağacın meyvesini yerlerse Tanrı yasağını çiğnemiş olacaklardı. Adem'in karısı bir gün ilahi boyutta Cennette dolaşırken yanına bir Yılan (İblis) yaklaştı. Ve ona bu ağaçtan neden yemediklerini sordu. O (havva) şöyle yanıt verdi:
-Efendi Tanrı ( Rab) bunu yasak etti.
Yılan ( şeytan), Tanrı'nın o ağacı yasak etmesindeki sebep doğruları ve gerçeği görmenizdir. Eğer o ağaçtan yerseniz gerçeği ( dünya hayatı) göreceksiniz. O (tanrı) bundan korkuyor, o ağaçtan yiyin diyen Yılanın teklifi üzerine Adem'in karısı o ağaçtan yedi. Burada şu düşünülebilir. O ağaç aslında bir timsal, temsil, yani bir geçişi temsil ediyor. Buda demek oluyor ki ağaç, insanın ilahi boyuttan dünyevi boyuta geçişinin arasındaki yasaklı bir düşünce mekanizması idi. Nasıl ki Nuh'un gemisinin tahtadan yapay bir gemi değilde ahlak derecesinde manevi bir gemi olduğunu düşünürsek yasaklı ağacında eğer yersen başına kötü şeyler gelir mantığı ile detaylandırmak doğru olacaktır. Daha dünyevi bir bakış açısı ile değerlendirirsek eğer bir insanın vücuduna özen vermeyerek ilaç kullanmaya başlaması ve bu ilaçların iyileşme ile daha kötüye gitme arasındaki arabulucu oluşu gibi düşünebiliriz. Bu Ağaçta bilinen maddi bir Elma ağacından ziyade iyilik ile kötülüğün arasındaki manevi bir ağaçtı.
Yılan Adem'in karısını kandırmayı başardı. Ve Havva o ağaçtan yedi. Bunun haberini alan Tanrı o ağaçtan yemesinin yasak olduğunu ve neden yediğini ona sordu. Kadın (Havva) kendisini Yılanın kandırdığını söyledi. Bunun üzerine Tanrı onun ahdini çiğnediklerini ve onları cezalandıracağını söyledi. Tanrı bu cezayı Adem ile eşinin göz perdelerindeki ilahiliği kaldırarak yaptı. Bunu yaptığı sırada Adem ve eşi birbirlerini çıplak görünce üstlerini aniden bir ağaç parçasıyla kapatmaya çalıştılar. tanrı bu ceza sırasında şunları söylüyordu.
" Sözümü dinlemediniz ve ağaçtan yediniz. şimdi size sizden türeyecek nesiller vereceğim, size ömür boyu emek harcama vereceğim diyerek cezalandırma biçimlerini dile getirmişti. Yani Adem'in ve Havva'nın birbirlerini çıplak görünce utanmaları, dünyadaki üremenin devam etmesi, emek harcama (çalışmak) Tanrı'nın insanlığa bir cezasıydı.
Peki bu noktada Adem kim ve onu yaratan Tanrı nasıl birisi ?
İnsanı besleyen büyüten, ona iyilikler ve zorluklar sunan doğanın ve tabiatın kendisidir. Yağmur ile toprağa can veren, aynı yağmurun yüksek debisi ile toprağın canını okuyan yine tabiatın kendisidir. Adem'i ise tabiat yarattı. Adem bir bireysellikten ziyade insan kavimlerinin genel kalıplaşmış adıdır. Yani " nice Ademler yarattıktaki mânâ aynı anda bir çok kamil insanın (akli düşünebilen) varlığından söz edilmektedir. tek başına yaratılan Adem'in neslinden gelen milyarlarca insanın varlığı tek bir kişinin mevcudiyetine hapsedilemez.
Tabiat, doğa (Tanrı) onu farklı süreç ve aşamalardan geçirerek onu yani Sapiens'i yani Adêmleri yaşanabilir bir dünya üzerinde ona bilmediğini öğreterek Sapiens'e yaşamayı öğretti. Hayatta kalabilme hususunu aşan Adem artık düşünme ile baş başa kaldı. Bu döngünün sırrının ne olduğunu çözme konusunda sorular sormaya başladı. Mücadelenin gayesi ne ? Şu anki varlığının, mevcudiyetinin sebebi ne ? Bu soruya tabiatın kendisine sunduklarından cevap aramaya ve mânâ çıkarımı yapmaya çalışan Adem sırrına eremediği yani aklının ermediği her şeye Tanrı (Yaratıcı) anlamını yüklemeye başladı. Selden kurtulduktan sonra bir tepenin başından yıkım yaratan selin Tanrı olabileceğini düşündü. Lakin düşünmediği ve unuttuğu bir şey vardı. Seli'de kendisine gönderen tabiatın kendisiydi. Yaratıcısının tabiat olduğunu düşünemeyen Adem bu kez de Tabiatın yaratıcısını aramaya başladı. Oysa tabiatın yaratıcısıda Adem'di, yani kendisi. Bu noktada Ömer Hayyam'ın şu dörtlükleri akla geliyor:
Dün geldi, nedir aradığın dedi bana ?
Eğer aradığın bensem, ne bakarsın o yana bu yana ?
Kendine gel de düşün, ben senim (Tanrı), sen ben, aranıp durma boşuna.
Ömer Hayyam'ın dörtlüklerinde anlatmak istediği şey tabiatın ve insanın bir bütün olduğu, tabiatı yaratanın insan insanı yaratanın tabiat olduğu anlam çıkarımı yapılıyor. Hayyam tarafınca. Tanrı insanın içindedir insanda Tanrının.
Derleyen
F. KAPLAN
Yorumlar
Yorum Gönder